2 Nisan 2024
“Kadınlar insandır, bizler ise insanoğlu.” diyen bozkırın tezenesi, bozlakların ozanı Neşet Ertaş’ın sözlerindeki bu inceliği ve verdiği değeri anlayabilmek umuduyla alıyorum bu yazımı kaleme…
İnsanlık birbirinden farklı ve zıt olan iki türle dünyaya gelenlerden meydana gelse de bu farklılık beraberinde eşitsizliği getirmiyor aslında. Her insan farklı bir dünya farklı bir değer olarak tüm masumluğuyla açıyor gözlerini hayata. Ayıp, günah, sevap gibi kavramları hiç bilmeden hem de. İçinde bulunduğu toplumun değer yargılarıyla şekillenip, kabullenip büyüyor çoğu, sorgulayan düşünen ve aydın olanlar ise diğerleriyle çatışarak kendi savaşını veriyor. İşte ilkel çağlardan beri bu yaşam savaşında da ezilen, örselenen, haksız olan hep kadın olarak çıkıyor karşımıza maalesef. Daha anne karnındayken istenmeyen hatta yaşamaya bile hakkı olduğu düşünülmeyen diri diri toprağa gömülen, uğursuzluk getirdiğine inanılan, toplum içinde utanç sebebi olan ve hep ötekileştirilmiş olan kadın. Tüm bunlar kadının insan sayılmamasından ve sadece bir obje olmaktan öteye gidememesinden kaynaklıyor ve bu düşüncenin en büyük sebebi de tabi ki cehalet olarak kendini gösteriyor. Haber kanallarında, gazetelerde her gün hiç bitmeden yenisi eklenen haberlerle karşılaşıyoruz kadın cinayeti, şiddeti ya da tecavüzü görmek artık şaşırtmıyor bile. Önce isyan ediliyor yazılar yazılıyor çiziliyor sonra yepyeni bir magazin haberiyle hepsi uçup gidiyor. Ve bu sistem hiç değişmiyor. Eleştiriyoruz, kızıyoruz ama hep aynı yerde buluyoruz kendimizi tıpkı Freddy’nin kabusu gibi hep aynı yere çıkıyor yollarımız. Hal böyle olunca huzurlu ve mutlu bir aileden, toplumdan söz etmek mümkün olmuyor. Çünkü ne yapsa suç olan kadınlarımız sosyal hayatlarında, işlerinde, yolda, otobüste “Hep aklımda.” diyerek yaşamak zorunda kalıyor. Hayat mücadelesi yetmezmiş gibi bir de bu hayatta kalmak için “Ben de varım!” demeye çalışıyor hem de kendisini susturmaya çalışan onca sese rağmen. Bu durumun vahimliğini yazarımızın sözleri gün gibi ortaya koymuş diyor ki “Nefes alıyorsak umut var demektir.” Derler ya bu ülkede kadınsan ve tüm kötülüklere rağmen hala nefes alabiliyorsan umut değil de şansın var demektir. Ne kadar da doğru neden mi? Çünkü her an eşi, babası, abisi ya da hayatın içinden bir başkası tarafından gülüşü bakışı kıyafeti yüzünden ya da bir başka bahaneyle yitip gidebiliyor kadın. Çoğu da yaşadıklarını anlatamayıp utanması gerekenin kendisi olduğunu düşünerek intihara kadar sürükleniyor. Çok uç örnekler değil bunlar maalesef hepsi hayatımızın içinde kimilerinin hiç sesini duymasak da biliyoruz ki daha niceleri var. Hani şu gelinlikle gittiğin evinden kefenle çıkarsın diye gönderilen, evine dönemediği için her türlü eziyeti çeken yine de susan kadınlarımızdan bahsediyorum size ya da ekonomik özgürlüğü olmadığı için köle gibi kullanılan, her türlü zorlukla mücadele eden, hem çocuklarına bakan hem de babasının evinde göremediği huzuru eşinin yanında hiç göremeyen, boyunca çocuğu olmasına rağmen bir kere kalbinden öpülmemiş sesi çıkmayan, her türlü çile reva görülen ya da para karşılığında daha küçücük yaşta eli kalem tutması gerekirken ailesinden koparılan, evlendirilen kız çocuklarımızdan.Sadece bunlar mı sanıyorsunuz? Tabi ki değil. Özgecan Aslan’dan da bahsediyorum sizlere hani şu tek suçu akşam saati otobüse binmek olan pırıl pırıl bir üniversite öğrencisinden, ülkemin aydınlık yüzünden. Münevver Karabulut’tan da bahsediyorum sizlere hani canice öldürülüp çöp konteynırına atılan, günlerce haber kanallarında içimizin acıyarak izlediği vahşi ölümün kurbanından ya da Irmak Kupal’dan bahsediyorum sizlere hani daha süt kokan geleceğimizden, annesinin incisinden bahsediyorum, kirli ellerde yitip giden bir ışıktan… Ve daha nicesinden.Diyeceğim o ki çok yandı canımız, bizi ayıran cinsiyetimiz olmadı hiçbir zaman. Albert Einstein özetlemiş durumumuzu “Aptallara göre insanlar; ırk, cinsiyet, milliyet, yaş, statü, renk, din ve dil başta olmak üzere 8’den fazla kategoriye ayrılırlar. Halbuki olay bu kadar komplike değildir. İnsanlar sadece 2’ye ayrılırlar: İyi insanlar ve kötü insanlar.” Evet tam da bu içinde iyilik olan, vicdan olan, namus olan herkes insandır kadınsa bir değerdir, annedir, eştir, kardeştir ve geleceğimizdir.
“Bir erkeği eğitirseniz, bir adamı eğitirsiniz. Bir kadını eğitirseniz, bir kuşağı eğitirsiniz.” derken Brigham Young ya da ben hepinizin hanı Cengiz Han’ım.”Bu da benim Han’ım Börte’dir” diyen Türk büyüğümüz Cengiz Han kadının değerini önemini gözler önüne sermiştir. İşte tüm bu anlattıklarımız bu sistemi değiştirmek için kanayan yaramıza çözüm bulmamız ve kangrenleşmeden çözebilmemiz için.Kendimizle yüzleşip,bu gidişe dur diyebilmemiz için.Hepsinin özünde de cehalletten kurtulmamız için.Ve unutmamak gerekir ki kadının olduğu yerde medeniyet vardır; Sevgiyi ve merhameti,inceliği kadın her yere beraberinde getirir.Kadının erkekten daha güçsüz olması demek ezilmeyi hak ettiğini göstermez her kadın bir küstüm çiçeğidir aslında.Hani şu yapraklarına dokunduğunuzda içine kapanan çiçek vardır ya işte o.Kadına dokunmak, kadını incitmek,kırmak sizi güçlü yapmaz daha acımasız olmak daha insan yapmaz kimseyi, sadece küstürür içine kapanıp solup gitmesine neden olur.Yazarın bu sözlerini hatırlatmak istiyorum size:
“Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha da büyük hale getirir…
Ona bir ev verirsiniz, size bir yuva verir;
Ona sebze verirsiniz, size yemek verir.
Ona bir gülücük verirsiniz, size kalbini verir.
Kendisine verileni çarpıp çoğaltarak geri verir…”
Yani bunca zahmete göğüs geren kadınlarımız küstürülmeyi değil daima saygıyı ve yükselmeyi hak eder. Unutmamak gerekir ki hepimiz bir annenin evladı bir kadının eseriyiz.
ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ/ALİ FUAT BAŞGİL HUKUK FAKÜLTESİ
Asena Badel DÖNMEZ
Kadın Üzerine (Asena Badel Dönmez)
Yorum Yaz