Edep elbisesi İnsan olanın üzerine giyip bir daha üzerinden asla çıkarmayacağı en güzel elbisedir. İnsanoğlu edepten mahrum ise ‘insan’ oluş sırrını kaybetmiştir. Çünkü insanı hayvandan farklı ve asil kılan edeptir.
Ey insan! Anla ki insanın elindeki can ne ise edep de odur. İnsanın kalbindeki, göğsündeki nurlar edepten ibarettir. Ayağını iblisin kafasına koymak, ona hâkim olmak istiyorsan gözünü aç anla ki, şeytanı öldüren edeptir.
Hızırzâde Said Bey bu hususta ne güzel söyler: “Sükûtu, bilmediğinden değil edebindendir / Gerçi söylemez amma neler bilir âşık.”
Mısraların tahliline baktığımız zaman, her daim ve her ortamda konuşmanın değil tam yerinde ve tam zamanında konuşmanın insan oğluna kattığı edep ve saygınlığı görüyoruz.
Şinasi de: “Edebiyat fennî bir marifettir ki, insana edep hasletini kazandırdığı için ona edep, edebiyatçıya da edip denmiştir.” tespitlerinden hareketle edebiyatı edepten ayrı düşünemeyiz. Hatta sözlük dünyamıza bir göz atın, kalıplaşmış, deyimleşmiş edeple hayat bulan yüzlerce ifade ile karşılaşırız: ‘Edep çiçeği’, ‘edep erkân’, ‘edep yâ hû’, ‘edep dâhilinde’, ‘edebini bilmek’, ‘edebiyle oturmak’, ‘edebini takınmak’, ‘edebî kelam’ vs…
“Ehl-i diller arasında aradım, kıldım talep / Her hüner makbul imiş illâ edep illâ edep.”
Her hüner yetenek insan oğlunda var olmuş ama edep hasıl olmamışsa vay haline insan oğlunun…
Şimdi bir bakalım zihnimiz de edebiyad denilince canlanan ediplere. Necip fazıl kısakürek , Abdürrahim Karakoç, Cemal Süreya ve daha bir çok edip…
Tam da taşı gediğine oturtan hazır cevap adamlardan olan ediplerimiz her bir duygu ve düşüncesini nasıl da edep çerçevesi içerisinde aktarmışlardır. Bir sevgiyi bir hüznü bir sitemi..
Artık olan oldu bize,
Gelsen de bir gelmesen de,
Gelemeyiz biz yüz yüze
Gelsen de bir gelmesen de
Serden geçti artık bitti,
Bu ayrılık cana yetti,
O bir demdi geldi geçti
Gelsen de bir gelmesen de
Şu dizelere bir bakın her bir mısrası kalbe işleyen her bir kelimesi insana tesir eden bir halde. Peki bu ediplerin yazdıkları neden kalbe dokunur? Neden bu kadar tesirlidir?
İşte dostlarım bu kalp denilen et parçası her duyguyu içinde barındırdığı gibi edebi de içinde barındırır. İnsan oğlunun yaradılışı hasebi ile edep ile var olan, edep ile de son bulacaktır. Kaçınılması mümkün olunamayan bu hal üzerine bir ömür geçer iken; kalp edebi tanır.
Herhangi bir kelimede, cümlede yahut bir davranışta kalp kendinde var olanı tanır ve kendine işlemeye başlar. Yoksa tüm duygu ve hissiyatları kan pompalayan yalnızca bir et parçası nasıl algılayabilir ki…
Kendinde var olanın tanıklığına şahitlik ederek onu büyük bir hasretle kendine çekerek benimseyerek..
İlla edep, illa edep düsturuyla yola çıkarak, edebiyatın edeple olan bağı kelime kökenine de baktığımız zaman anlayacağımız üzere edep: kişi de ki edep halini anlatırken, yad ise : onu anmak hatırlamak yad etmek anlamına geliyor.
Bu sebeple edebiyat insan oğluna içindeki tüm duyguları edep üzerine yaşatırken, içinde varoluşundan beri bulunan edebi hali de diri tutarak yaşam yolculuğuna ışık tutmuş oluyor.
Ediplerimizin bir çoğuna baktığımız zamanda doğruluğunu açık bir şekilde görüyoruz.
Cemal Süreya’nın soyadından bir harfin eksilme sebebi,
Sezai Karakoç’un Monaroza şiiri yazmasındaki sebep,
Ve daha sayamayacağımız kadar çok örnekler edebiyat tarihindeki tüm ediplerimizin edep hali üzerine bir yaşam yolculuğu sürdüğünü bizlere göstermektedir..
Son satırlarımı siz değerli okuyucularımız ve fikir arkadaşlarımıza edeple edebi bir ömür geçirmemiz temennisi ile sonlandırıyorum…
Öğrenci Kürsüsü‘ne teşekkür eder edebi günler dilerim…
Sümeyra Çekerekli – Haliç Üniversitesi (Spor Yöneticiliği)
Edeple Edebiyat (Sümeyra Çekerekli)
Yorum Yaz