2 Nisan 2024
Ortadoğu kavramı tarihsel süreç içerisinde bir dizi değişiklikler yaşayarak günümüz hudutlarına gelmiştir. Bugün Ortadoğu olarak adlandırılan coğrafya Suriye, Türkiye (Avrupa yakasına kadar), Irak, İran, Suudi Arabistan, KKTC, Katar, Ürdün, İsrail, Filistin, Lübnan, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen, Mısır, Afganistan ve Pakistan dediğimiz Arap yarımadası ile Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirlerine en çok yakın oldukları bölgedir. Tarihsel süreçte ortaçağ karanlığından çıkan Avrupa özellikle sanayi devrimi ve coğrafi keşifler nedeniyle bölgeye ilgi duymaya başlamıştır. Önceleri sadece köle ticaretinin menbaı olarak kullanılan Ortadoğu daha sonraları değerli madenler ve petrol açısından kaynak haline gelmiştir. Batı Avrupa’nın bu ilgisi bölgeye bir isimlendirmenin yapılmasını zorunluluk haline getirmiştir. Özellikle Hindistan ve Çin Avrupalı devletlerce “Uzak Doğu” olarak isimlendirilmiş olduğundan, bu bölge için de “yakın doğu” kavramı kullanılmaya başlandı. Ancak daha sonra Avrupa’nın hegemonyasının sona ermesiyle bir diğer küresel aktör olarak Amerika Birleşik Devletleri ortaya çıktı. ABD de aynı şekilde dünyadaki gücünü koruyabilmek amacıyla petrol ihtiyacını Ortadoğu’dan karşılamaya başladı. Ancak ABD, Avrupa’dan farklı bir isimlendirmeye giderek bölgeye “Ortadoğu” demeye başladı. Ortadoğu kavramı, Türkiye’de dahi benimsendi ve bölge literatürde artık Ortadoğu olarak anılır oldu.
Ortadoğu, tarihin her devresinde tüm topluluklar açısından çok değerli bir konumda yer alır. Oryantalizmin ayyuka çıktığı 18. ve 19. Yüzyıllarda dahi avrupalılar bölgenin zenginliğine olan hayranlıklarını gizleyemezler. Ortadoğu Mezopotamya olarak adlandırdığımız ve tarihin ilk topluluklarının ortaya çıktığı bölge üzerinde yer alan verimli topraklara sahip olan geniş bir araziyi kapsar. Bereketli hilal de dediğimiz mezopotamya topraklarında tarih boyunca Helen Uygarlığı, Roma Uygarlığı, Pers Uygarlığı ve son olarak İslam Uygarlığı bölgede başat konumda yer almıştır. Bölgenin bu denli farklı medeniyetlere misafirlik yapması bölgedeki siyasal gerilimlerin artmasına ve sürekli bir mücadelenin yaşanmasına sebep olmuştur. Ortadoğu’ya en son hakimiyetini sağlayan İslam uygarlığı ise özü itibariyle İslam’ın ruhuna ters düşen diğer medeniyetlere ait ne varsa ortadan kaldırmıştır. Özellikle bölgedeki Osmanlı hakimiyeti bölgenin kültürel, siyasi ve sosyal açıdan gelişmesini hızlandırmıştır. Osmanlı devleti bölgeyi İslami bir merkez haline getirmiştir.
Zamanla Osmanlı Devleti’nin bölgedeki hakimiyeti kırılırken ortaçağ karanlığından çıkan ve sömürgecilik faaliyetlerine başlayan Avrupa, bölgede sömürgecilik ve böl-parçala-yönet politikalarını uygulamıştır. 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde Arap isyanları sonrasında tamamen Osmanlı’dan ayrılan Ortadoğu ülkeleri, uluslararası arenada, sömürgeci, kapitalist devletlerle baş başa kalmıştır. Bu süreç devletlerin yenilmesini, iç karışıklıklar yaşanmasını tetikleyerek, günümüze değin bölgedeki kaos ortamı devam edegelmiştir.
MÜCAHİT ERGÜL / FSM VAKIF ÜNİVERSİTESİ
Tarihsel Perspektifte Orta Doğu ve Günümüz (Mücahit Ergül)
Yorum Yaz